Yabancı bir devletin yargı organları tarafından verilen bir karar, kural olarak yalnızca kararı veren devlet açısından hüküm ve sonuç doğurmaktadır.

A. TANIMA VE TENFİZ USULUNE GENEL BAKIŞ

Yabancı bir devletin yargı organları tarafından verilen bir karar, kural olarak yalnızca kararı veren devlet açısından hüküm ve sonuç doğurmaktadır. Ancak gerek Türk hukuku açısından gerekse de uluslararası hukuk bakımından, mahkeme kararlarının yabancı bir ülkede uygulanması da gerekebilmektedir.  Yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de geçerli ve uygulanabilir olabilmesi ise ancak yabancı mahkeme kararının Türk hukuku açısından değerlendirilmesi ve onaylanmış olmasına bağlıdır. Bir başka deyişle, yabancı mahkeme kararının Türk Hukuku açısından hüküm doğurması, yabancı mahkeme kararının niteliğine göre tanınması veya tenfizi ile mümkündür.

Tanıma; yabancı mahkeme kararının Türk mahkemeleri tarafından “kesin hüküm” olarak tanınmasıdır. Böylelikle, tanınan yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku açısından kesin hüküm ve kesin delil vasfını haiz olmaktadır.

Tenfiz; kesinleşmiş yabancı mahkeme kararının, Türkiye’de icra olunabilmesini sağlayan usuldür. Tenfize ilişkin düzenlemeler, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hakkında Kanun’un (“MÖHUK”) 50 ila 57. maddeleri arasında, tanımaya ilişkin düzenlemeler ise MÖHUK’un 58 ila 59. maddeleri arasında yer almaktadır. Tenfiz, MÖHUK’un 50. maddesinde “Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yabancı mahkeme kararının tenfiz edilebilmesi için aranan şartlar da MÖHUK’ta ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kanun koyucu tarafından tenfiz şartları olarak belirtilen koşullar, tanıma için de geçerli kabul edilmektedir.

1. Tanıma ve Tenifizin Şartları;

Her şeyden evvel tanıma ve tenfiz kararı verilebilmesi için, yabancı bir mahkeme kararının bulunması ve söz konusu kararın, verildiği hukuk bakımından kesinleşmiş olması gerekmektedir. Ayrıca kararın Türk hukukunda tanınması ve tenfizi için Türk Mahkemeleri nezdinde tanıma veya tenfiz talebinde bulunulması gerekmektedir. Ancak Türk mahkemelerince, yabancı mahkeme kararının usul ve esas açısından doğru olup olmadığı şeklinde bir inceleme yapılması mümkün değildir. Bu husus, revizyon yasağı (révision au fond) (esasa ilişkin inceleme yapma yasağı) olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla tanıma kararı ve tenfiz kararı verecek olan Türk mahkemesi, ancak aşağıda sıralayacağımız tenfiz şartlarının mevcut olup olmadığını inceleyebilecektir.

i. Kararın Yabancı Mahkeme Tarafından Verilmiş Olması ve Verildiği Ülke Hukukuna Göre Kesinleşmiş Olması Gerekmektedir

Tenfizi talep edilen kararın, yabancı ülke mahkemeleri tarafından verilmiş olması gerekmektedir. Bir başka deyişle, yabancı mahkeme kararları dışında yabancı idari otoriteler tarafından verilen kararların tenfizi mümkün değildir. Bunun dışında yabancı mahkeme kararının, verildiği ülkenin usul hukukuna göre kesinleşmiş olması da tenfizin bir diğer şartı olarak aranmaktadır.

ii. Kararın Hukuk Davalarına İlişkin Olarak Verilmiş Olması Gerekmektedir

MÖHUK’un 50. maddesi aynen; “1) Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.

(2) Yabancı mahkemelerin ceza ilamlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir.” hükmünü amirdir.

Söz konusu düzenleme uyarınca tenfizi istenebilecek yabancı mahkeme kararlarının hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş olması gerekmektedir. Ancak istisnai olarak ceza ilamlarında yer alan kişisel haklara ilişkin hükümlerin de tenfizi talep edilebilmektedir.

iii. Karşılıklılık (Mütekabiliyet) Koşulunun Sağlanması Gerekmektedir

Türkiye ile kararın verildiği ülke arasında karşılıklılık esasına dayalı bir anlaşmanın mevcut olması veya kararın verildiği ülke yasalarında Türkiye’de verilen kararların kendi ülkelerinde tenfiz edilebilmesini mümkün kılan bir düzenlemenin bulunması veya kararın verildiği ülkede, Türkiye’de verilen kararların kendi ülkelerinde tenfiz edilmesinin fiili bir uygulama haline gelmesi gerekmektedir. Bu koşullardan birinin varlığı halinde mütekabiliyet koşulu sağlanmış olacaktır. Aksi halde, yabancı mahkeme kararının tenfizi talebini inceleyen hâkim, diğer tenfiz şartlarının varlığını araştırmaya geçmeden doğrudan tenfiz talebinin reddine karar verecektir.

Ancak yukarıda ifade ettiğimiz üzere her ne kadar, tanıma kararı verilebilmesi için aranan şartlar tenfiz için aranan şartlar ile aynı ise de tanıma kararı verilebilmesi için mütekabiliyet koşulunun sağlanması gerekmemektedir. Dolayısıyla, mütekabiliyet koşulunun sağlanmaması, diğer tenfiz şartlarının varlığı koşulu ile yabancı mahkeme kararlarının Türk hukuku nezdinde tanınmasına engel teşkil etmemektedir.

iv. Yabancı Mahkeme Kararının Konusu, Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisine Girmemelidir

MÖHUK’un 54. Maddesinin (b) bendinde, yabancı mahkeme ilamının Türk mahkemelerinin yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerektiği koşul olarak belirtilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından münhasır yetki kuralları; “Devletin kendi ülke ve sınırları içerisinde haiz olduğu mutlak güç ve yetkiyi ifade eden, Devletin egemenlik ve hükümranlık haklarını kullanılmasını gösteren ve simgeleyen kurallardır.” şeklinde tanımlanmıştır. Dolayısıyla Türk devletinin egemenlik ve hükümranlığı alanına giren bu tür konularda verilmiş olan yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi de MÖHUK’un 54. Maddesinin (b) bendi uyarınca mümkün değildir.

v. Hükmün Kamu Düzenine Açıkça Aykırı Olmaması Gerekmektedir

MÖHUK’un 54. Maddesinin (c) bendi uyarınca; kamu düzenine açıkça aykırı olan yabancı mahkeme kararlarının Türk mahkemelerince tanınması ve tenfiz edilmesi mümkün değildir. Burada hükmün kamu düzenine aykırı olmasından anlaşılması gereken, kararın Türkiye’de uygulanması halinde meydana getireceği sonuçların kamu düzenine aykırı olmasıdır.

Kamu düzeni, Yargıtay tarafından; “Yabancı ilȃmın anayasa ile düzenlenen temel hak ve hürriyetlere, milletlerarası hukukta kabul edilen temel prensiplere, adil yargılama ve savunma hakkına, genel ahlaka, Türk Hukuk düzeninin temelini teşkil eden ve devletin vazgeçemeyeceği ilkelerine aykırılık” olarak tanımlanmıştır.[1]

Diğer bir Yargıtay kararında da; ”Kamu düzenine aykırılığın saptanmasında esas alınması gereken kıstas, yabancı ilȃmın Türk Hukukunda bir veya birden çok kanun hükümlerine aykırı bulunmasından çok, Türk Hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına ve hukuk siyasetine, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak ve kabul görmüş hukuk prensiplerine, ikili anlaşmalara, gelişmiş toplumların ortak benimsedikleri ahlak ve adalet anlayışına, medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejime bakmak olmalıdır″ denilerek, kamu düzeninden ne anlaşılması gerektiği açıkça ortaya konmuştur.[2]

vi. Yabancı Mahkemece Savunma Hakkının İhlal Edilmemiş Olması Gerekmektedir

MÖHUK’un 54. Maddesinin (ç) bendinde, tanıma ve tenfiz kararı verilebilmesi için aranan koşullardan biri olarak; “O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.” da aranmaktadır.

Söz konusu düzenleme gereği, yabancı mahkemece yapılan yargılama sırasında, kendisine karşı tenfizi istenen kişinin savunma hakkı ihlal edilmesi halinde ve bu kişinin tenfiz incelemesini yapan Türk Mahkemesi nezdinde yargılama sırasında savunma hakkının ihlal edildiği yönünde itiraz ileri sürmesi durumunda, yabancı mahkemece aleyhine tenfiz istenen kişinin savunma hakkının ihlal edilmediği tespit edilinceye değin, tenfiz kararı verilemeyecektir.  İhlal, kararı veren yabancı mahkemenin tabi olduğu hukuka göre değerlendirilecektir.

2. Görevli ve Yetkili Mahkeme

Tanıma ve tenfiz talebini inceleyerek talep hakkında karar vermekle görevli olan mahkeme, Asliye Hukuk mahkemesidir.

Yetkili mahkeme ise, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sakin olduğu yer mahkemesidir. Ancak bu kişinin Türkiye’de yerleşim yeri veya sakin olduğu bir yer mevcut değilse yetkili yer mahkemesi Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden herhangi birisi olacaktır.

3. Tanıma ve Tenfiz Talebinde Bulunabilecek Kişiler

Tanıma ve tenfiz isteminde bulunabilecek kişilerin, mutlaka tenfizi istenen yabancı mahkeme kararının tarafı olmaları zorunlu değildir. Zira MÖHUK’un 52/1. maddesinde; kararın tenfiz edilmesinde hukuki yararı bulunan herkesin tenfiz isteminde bulunabileceği açıkça belirtilmiştir.

B. FİKRİ VE SINAİ MÜLKİYET HAKLARI İLE İLGİLİ OLAN YABANCI MAHKEME KARARLARININ TANINMASI VE TENFİZİ

Fikri ve sınai mülkiyet hakları açısından kural olarak ülkesellik ilkesi geçerlidir. Ülkesellik ilkesine göre, bir fikri mülkiyet hakkı, hangi ülkede korunması isteniyorsa o ülkenin mevzuatı çerçevesinde ve sadece o ülkenin sınırları içerisinde korunmaktadır. Bu nedenlerle, esasen fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yabancı mahkemelerce verilen tecavüzün tespiti, men’i, ref’i, hükümsüzlük, iptal ve tescil gibi kararların Türkiye’de tanınması ve tenfizi mümkün değildir.

Öyle ki; yabancı bir ülkede tescilli ulusal bir marka gerekçe gösterilerek hakkında hükümsüzlük veya iptal veya tecavüz kararı verilen bir markaya ilişkin yabancı mahkeme kararlarının, Türkiye’de herhangi bir yargılama yapılmaksızın ve Türkiye açısından tecavüz teşkil edip etmediği veya iptal gerekçesi olarak kabul edilip edilemeyeceği, Türk yargısı tarafından incelenmeksizin icra edilmesi mümkün olmadığı açıktır. Dolayısıyla bu tür iddia ve talepler ancak Türk hukukunun münhasır yetki alanına girmekte ve Türk mahkemeleri tarafından yargılamayı gerektirmektedir. Bu nedenle MÖHUK’un 54. Maddesinin (ç) bendi gereği, yabancı mahkeme kararının inceleme konusu yaptığı husus, Türk mahkemelerinin münhasır yetki alanına girdiğinden, tenfiz şartlarından biri eksik olacak ve kararın tenfiz edilmesi mümkün olmayacaktır.

Zira Türk hukukunda, tescile tâbi olarak korunan fikrî mülkiyet hakları, yani markalar, patentler, faydalı modeller, coğrafî işaretler ve endüstriyel tasarımlar, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) m. 2 (1) (ı)’da “sınai mülkiyet hakkı” olarak tanımlanmıştır. Türk doktrininde, ağırlıklı görüş fikri ve sınaî mülkiyet haklarının tescilini ilgilendiren hükümsüzlük ve iptal davalarında mahkemelerin milletlerarası yetkisinin münhasır nitelikte olduğu yönündedir.

Ayrıca yukarıda da izah ettiğimiz üzere, yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlar, tanınması için de geçerli olduğundan, kararların tanınması da mümkün olmayacaktır.

Ancak, her ne kadar yabancı mahkemelerce incelenen fikri mülkiyet haklarına ilişkin tecavüz, haksız rekabet vb. davaların tecavüzün tespiti, önlenmesi vb. gibi kararlarının tanınması ve tenfizi mümkün değil ise de tazminata hükmedilmesi halinde, ilgili tazminat hükmünün Türkiye’de tenfizi mümkündür.

Zira bu konuda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin verdiği 6.3.2014 tarihli ve E. 2014/1376, K. 2014/4242 sayılı kararda özetle; “Davacıların Türkiye’de tenfizini istedikleri Fransa/Bobigny Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından davalı aleyhine verilen kararın markaya tecavüzün tespiti, ortadan kaldırılması, verilen hükmün ilanı ve tazminat kısımlarından oluştuğu anlaşılmış olup, kararın markaya tecavüzün ortadan kaldırılması ve hükmün ilanına ilişkin kısımlarının niteliği gereği ancak kararı veren mahkemenin bulunduğu yabancı ülkede infaz edilebilecek olup, kararın söz konusu kısımları için Türkiye’de tenfiz kararı verilmesi yasal olarak mümkün değildir. (…) kararın Türkiye’de infaz edilmesi mümkün olan tazminat ve para cezası kısımlarına yönelik olduğunun kabulü ile bu kısımlara yönelik olarak yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilmesi gerekirken, bu hususlar göz önüne alınmadan Türkiye’de infazı mümkün olmayan ve davacıların istemleri dışında kalan kısımları da kapsar şekilde yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilmesi doğru olmadığından karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmiştir” denilerek, Fransız mahkemesi tarafından verilen kararın yalnızca tazminat ve para cezasına ilişkin kısımı yönünden kısmî bir tenfiz kararı verilebileceği belirtilmiştir.

Fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tazminata ilişkin kısmının tenfizinde görevli mahkeme ise, Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’dir. Bu mahkemelerin bulunmadığı yerlerde ise bu sıfatla Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir.

C. SONUÇ

Fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının Türk mahkemeleri nezdinde tanınması ve tenfizi, ülkesellik ilkesi gereği kural olarak mümkün değildir. Ancak, fikri ve sınai mülkiyet hakkına vaki tecavüzün tespiti, ref’i, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması ve uğranılan zararın tazmini şeklindeki davalar sonucunda verilen yabancı mahkeme kararlarının yalnızca tazminata ilişkin kısmı, kısmen tenfiz edilebilmektedir.

Av. Senihan ŞAFFAK SİVAZ

[1] T.C. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2006/2773, K. 2006/9267, T. 12.6.2006

[2] T.C. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, E. 2010/1, K. 2012/1, T. 10.02.2012

Platformunuzu seçin ve paylaşın.